(09/09/2015'te Yeni Şafak Kitap Ekinde yayınlanmıştır.)
Tarihin farklı döneminde yaşanmış olayları,
kahramanları ve onları kuşatan maceraları bizlere kendi üslubuyla aktaran Lütfi
Parlak’ın tarihi romanları “Behramoğlu
Balak”, “Yemen”, “Genç Osman” ve “Sudan Gelen” e bir
yenisi daha eklendi. Bu sefer Lütfi Parlak çizgi filmleriyle büyüdüğümüz,
farklı farklı kitaplarda defalarca okuduğumuz bazı geceler masal olarak
dinlediğimiz Dede Korkut hikâyelerinden “Deli
Dumrul” ile karşımıza çıkıyor.
Dede Korkut, Oğuz Türklerinin bilinen en eski
hikâyeleridir. On iki destansı hikâyeden oluşan Dede Korkut, tarih boyunca
dilden dile aktarılan sözlü geleneğin bir parçasıdır. Deli Dumrul ise Dede
Korkut hikâyelerinden beşincisini oluşturmaktadır. Elbette bu hikâyeyi
biliyoruz diyerek anlatmaya başlayacaksınız.
“Duha Koca
oğlu Deli Dumrul adında bir er varmış. Kuru çayın üzerine köprü yaptırmış. Her
geçenden otuz akçe geçmeyenden kırk akçe alırmış. Bir gün bu köprünün orada bir
yiğit ölmüş ve etrafındakilerin feryatları üzerine Deli Dumrul orada
bitivermiş. Yiğidin ölmesi yüzünden Azrail’e kızmış ve meydan okumuş…”
Hikâye böyle devam eder, eder de Lütfi
Parlak’ın bu eserinde karakterleri canlandırmadaki titizliği, zaman ve mekan
konusundaki doğruya yakın anlatımı ve olayları detaylandırmadaki titizliği
okuyucuyu daha çok kitabın içerisine çeker. Duha Koca’nın duası, Deli Dumrul’un
beşik kertmesini bulmak için elinden geleni ardına koymaması, kayınbiraderi ile
dövüşmek zorunda kalması… Tüm bu detaylar Parlak’ın ustalığını konuşturuyor.
Olayların geçtiği zaman, coğrafi özellikler, soysa-kültürel yapı, topluma hakim
olan inanç sistemi gibi tarihsel zenginliklerin derin bir araştırma sonucunda
farklı bir perspektiften nakledilmesi eserin içeriğini zenginleştiriyor.
Ayrıca, tarihi hikayenin üzerinde çok fazla değişiklik yapılmadan bizlere
sunulmuş olması elimizdeki metinlerin değerini bir kat daha arttırıyor. Ne de
olsa başarılı bir tarihi roman, gerçeği buğulandırmadan yansıtandır.
Dede Korkut hikâyeleri ne kadar dağdan usul
usul akan ırmak gibi gözükse de ırmağın görünmeyeninde, ortaya çıkmayı bekleyen
bir derya yatıyor. Toplumsal açıdan önemli unsurların taşıyıcısı olan Dede
Korkut metinleri, yazar tarafından etkileyici bir anlatımla romanın içerisinde tekrar
yer buluyor. Ayrıca, bu destansı hikaye, unutulmaya yüz tutmuş kimi
atasözlerinin (“Ecel vakti ermeyince can çıkmaz”, “derdi çeken bilir ağuyu içen
bilir”, “kar ne kadar çok yağarsa yaza kalmaz”, “gözün kimi tutarsa gönlün kimi
severse”, “canı yerine can olsun onun canı can olsun” gibi…) hafızalarımızda
tekrar yer etmesine imkan buluyor.
Öyle sanıyorum ki tarihi dönemler içinde toplumsal
yapıyı oluşturan aile, ahlaki değerler, kültürel yaşam ve bireylere yüklenen
rollere dair sunulan motiflerle Deli Dumrul, keyifle okuyacağınız bir roman
olacak.
Keyifli Okumalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder