Bu ne gürültü. Ne oluyor böyle “Aman Allah’ım”… Kapıyı açtım
ya. Hala niye çalıyor bu zil. Ne olduğunu şaşırıyorum. Kapıyı gidip açıyorum.
Ahmet’ler… Nasıl unuturum bugün onların kahvehane günü. Rüya ve gerçek yaşam
birbirine karışıyor. İki kez kapıyı açtım biri rüyada biri dünyada… Hangisi
gerçek orası muallakta…
Başkomiser Nevzat (Ahmet Ümit) cinayetler yüzünden dalıp
gidiyor düşüncelere, Ahmet Tezcan adem, âdem, idam üçlüsünün karmaşasını
çözmekte ve Ahmet Turan Köksal şöminenin başına geçince sızmış o esrarengiz
serüvenine…
Ölüm ve cenaze açar sayfaları. Cevabı olmayan sorularla
boğuşma uyku ilacı ile çözüme kavuşur…
Sıcak, buharlı hava göz gözü görmüyor…
Çotankkk…
Hamam tellağından kafaya indirilen bir darbeyle Fındıkzade’de bir hamamda
başlar şaşırmaca. Zaman makinası, esrarengiz uyku, zihin karmaşası dönüp durur mekandan mekana. Hangi döneme gözler
açıldığı merakla beklenir kahraman Mustafa Ayas Ofyaz tarafından. Döneme göre
urbasız ona göre elbisesiz hamamda uyanmak...
Mimar olan Mustafa Ayas Ofyaz’la tarih kokusunda mimarlığın
ince ayrıntılarıyla yol alınır serüvende. Öyle yakına da gidilmez ya taa 1800
lere adım atılmış ve başlamıştır bir geri iki ileri. Sık sık allak bullak olur
zihin ve bu zamandan gidilen eskiden, ara ara bu zamana gelinir, yine gidilir o
çok çok eskiye.
Tam uyandım mı derken Mustafa Ayas’ı çekeler serüven ardı boyunca. Dönünce o
dar sokaklara geçer içten ah fotoğraf makinası olsaydı yakarışları. Sokak sokak
gezilir, mimari zihne nakşedilir. III. Selim’in tahtan indirilmesine şahit
olunmakla devam eder. Zihin karmaşası döneme ayak uydurmakta zorluk çekse de
karşılaştırmalı bir uyumla koyulur yola. Tamam birazdan bitecek bu karmaşa
derken sona doğru içinde boğulup kalınır Ustura’nın.
Boğulmaktan korkanlara yüzleşmek için harika bir boğulma. Nefesler tutulmuş
sıra ikinci uykuda…
(Romanları ayrıntılı anlatmayı sevmem efsunu bozulmasın
diye)