Okumak, kurtulma, özgür olma gücü
kazandırır. Okumayanlar, dar çevrelerinin kısır düşünceleri, gelenek ve
göreneklerin yetersizlikleri içinde kapalıdır. Okumayı sevenler, yerlerde
sürünmezler, bir kanat vuruşuyla evrensel düşüncelerin mutlu iklimine
yükselirler. İnsanlığın en yüce kişilerinden meydana gelmiş bir toplum içinde
yaşarlar. PAYOT
,
Payot’un
da dediği gibi en yüce kişilerden meydana gelen bir toplum olmak için bu ay ki
önerim, Nilüfer Göle’nin Modern Mahrem kitabı. Nilüfer Göle, bu
kitabında İslami yaşam
tarzında modern unsurlar görür ve bu unsurları İslami yaşamın kadın
taşıyıcılarında örneklendirir daha çok. Tüketim kalıplarına, kamusal alana
çıkma arzularına, gelecek kaygılarına ve arzuladıkları yaşam tarzlarına
dikkatlerimizi çekmektedir.
“Medenileşme projesi”, “siyasi
bir mesele haline getirilen örtünme” ve “örtünme; cehalet yanlılığıdır”
gibi sloganlara, karşı duruşu resmeder Modern
Mahrem. Din ve Modernlik söyleminin doruk noktasına ulaşıldığı günümüzde, bu
kitabı okumak faydalı olacaktır. Aslında Din ve Modernlik, fikren
bağdaştıramadığımız ve dolayısıyla her iki kavramı farklı ele aldığımız bir
mesele gibi görünse de içinde olduğumuz durumu anlamada, içselleştirmede, konum
belirlemede ortak aktördürler.
Örtünmenin
dini vecibe dışında kamusal alanda bir simge olarak kullanılması, kadınları
kültür ayrımına sürüklemiştir. Fakat günümüz şekliyle örtünme genelde
İslamcılığın siyasal vurgusunu, özelde ise Müslüman kadın kimliğinin
onaylanışını ifade etmektedir. Bu açıdan Müslüman kadının örtünmesi geleneksel
örtünme olan başörtüsünden farklıdır. Başörtüsü geleneklerin sınırları
içerisinde kalarak kuşaktan kuşağa aktarılmış ve kadınlar tarafından edilgence
benimsenmişken; türban, yaşamın geleneksel alanlarından modern alanlarına
geçişi ve siyasi bir duruşu içeren, kadınlarca gerçekleştirilmiş etkin bir
sahipleniştir. İslam’a ait bu giyim tarzını, yani türbanı nitelendiren örtünmeyle,
dindarlığın ve yaşam biçiminin gelenekler içerisinde önemsizleştirilmesinden
çok siyasi alanda sembolleştirilmesi ima edilmektedir. Bu bakımdan örtünme
toplumun genel normlarına edilgen bir boyun eğişi ifade etmez. İslam’ın
kurallarına yönelik aktif bir ilgiyi belirtmektedir.
Modernleşme
sürecinde İslamcı hareketler baş göstermiş ve devrimci İslamcı eğilim,
geleneksel Müslüman kadın algısından farklı olarak kadına sadece militan-mücahide
kimliğini yapıştırmıştır. Kadının bireysel kimliğinden ziyade sorumluluğu ve görevleri,
İslamiyet’e uygunluğu açısından konu edilmekte, kadının İslamcı projeye
sadakati dile getirilmektedir. Ve bu siyasi hareket, kadının mahrem alandan
kamusal alana çıkmasını mümkün kılmaktadır. Kadının sosyal ve siyasal hayata
katılımıyla serbestlik elde etmesi, bunu eğitim yoluyla ispat etme zorunluluğunu
daha fazla hissettirmektedir. Bu ispatlama çabası, eğitim duvarlarını da aşarak
toplumsal yaşam alanına doğru taşınmış ve mesleki alanda bir kimlik kazanımı
doğurmuştur.
Kadınlar
kendilerine bir rol çizmek istese de, birileri tarafından rolleri çoktan
çizilmiş ve uygulamaya konmuştu bile. Bu
uygulamaya Modernleşme krizi eklenince kadın kendisini bunalım cenderesinde
bulmuştur. Batı’nın İslam’da kadın algısını değiştirme mahiyetli bir takım
çalışmaları olsa da (feminizm), İslamcı hareketlerin yükselişi, ilerleme
fikriyle birlikte tarihten dışlanmış Müslüman aktörlerin yeniden tarih
sahnesine geri dönme çabasını göstermektedir. Belki de dine yeniden dönüş modernliğin bir parçasıdır.
Bu
durumun içinde doğmak, var olmak bu kitabın okunmasını gerekli kılacaktır.
Kitap
sayfalarının çevrildiğini, kelimelerin havada ahenkle dolaştığını ve kahve
kokusunu şimdiden alır gibiyim. Hayırlı okumalar…
(Âlâ Dergisinden yayımlanmıştır.)