Gün doğumu yok(muş) artık!
Bu
tarih ne böyle! Kalmış
mı takılı 13 Mayıs diye... Kapanmayan yaralara zaman, şimdi ne an, ne aman...
Zaman durur mu derdiniz ya, durdu işte. Biz de 13 Mayıs hala son nefesler...
Bir
gün doğar da nereye... Gün artık kömür karası... Güneş ortağı olmuş acının daha
bir ısıtır olmuş. Gözleri perdeli, gönlü buzhane olanlara sevinç olmuş da bize
dert ortağı olmuş güneşi saran gece... Ağlıyoruz artık gizlice, gizliden
gizliye...
Her
yer mahşeri kalabalık... Soma yüzü olmuş acının feryadın... Ölüm kokusu nedir
bilmezken gökyüzünü sarar pervasızca... Sokakları doldurur anaların,
kardeşlerin, çocukların, babaların feryatları… Heyhat!
Köyleri
Azrail esir almış... Komşu, akraba, dost, evlat, baba, nişanlı, koca el olmuş
diğer diyara...
Dip
dibe iki ev, iki cenaze...
İki
yaralı ana, bir gelin, bir evlat oturmuş yana yakıla cenaze başına. Köylü
nereye taziyeye gidecek şaşırmış. Uzak diyar akrabalarını kavuşturmak
cenazelere kalmış. Abileri dizilmiş delikanlının defin işlemleri için. Abisi
cenazeyi yıkayacak gözü yaşlı, yüreği yaralı. Sular yıkama aracına kova kova
taşınırken gözlerden ırmak olur yaşlar, bir tutar kendini gözyaşı kova kova
sulara... Süzülür cenaze yıkama aracından bu dünyaya ait kirler, arda bırakılır
her şey, bir arşın kefen arkadaş olur sadelikle. Yeni diyar ferah olurken
şehitlere, bu dünya dar gelir, kefen olur kalanlara... Hep denilmez mi zaten
"kalana zor" diye...
Geçmişle
yaşanma vakti… Serper tozlarını üzerimize… Yorgan olur yalnız gecelere, ufuk
olur gözü perdeli minik yüreklere, zindan olur kırışmış ellere...
Renksiz
kalır şimdi hayaller... Kimileri nasibini almaz bu ibretten sanar ki sadece
ekranda bir görüntü, kimilerinin çıkmaz kulağından anın sesleri, kimilerinin
ise kömür kokusu bir ömür feryadı olur...