25 Aralık 2013 Çarşamba

AHMET(ler) / AHMET ÜMİT-BEYOĞLU'NUN EN GÜZEL ABİSİ



Issız köşe, taş duvar, rengârenk kasımpatılı kahvehanemi severim. Az kişinin geldiği, o nadir bulunan insanları ağırladığım, masalarda o sımsıcak sohbetler biriktiren bir yer… Herkes kendi masasında kendi yaşanmışlığından bahsederken bazen dertli bazen sevinçli, bende onlara kulak misafiri olur dalarım o hiç bilmediğim sonu aydınlık başı karanlık hikâyelere…
Bu sefer kahvehanemde farklı bir hava üç kişi ama bir isim dolaşıyor etrafta…



…Ahmet(ler)… 
(Ahmet Ümit, Ahmet Tezcan, Ahmet Turan Köksal)  


Onlar hararetli sohbetin içinde savrulurken bir uçtan bir uca, bir esinti alıyor beni aralarına ve anlatmaya başlıyor Başkomiser Nevzat (Ahmet Ümit) hikâyesini Ahmet Kaya’nın “Turuncu Gemi” eşliğinde… “Yaşamak için ölme sırası bizde” 


Beyoğlu’nun En Güzel Abisi;


Karanlık basınca dört bir yanı gelir uzaktan bir tetik sesi dalgalı dalgalı… Yılbaşı gecesi herkes kendi eğlencesini yaşarken düşer yollara Ali ve Başkomiser Nevzat. Arda bırakılan mahallelerden birinde işlenen cinayet sonrası, karanlığın perdelerinin aralanmasını bekleyen erkekler, kadınlar…
Şüphe, korku, kin ve para dokunmuş tek tek yaşanılan hayatlara. Olaylarla birbirine kenetlenmiş insanlar;  sonu tahmin edilemeyecek kötülükler yatağında, sonu aydınlık hikâye yer alıyor Beyoğlu’nun En Güzel Abisi kitabında. Sonu aydınlık başı karanlık cinayet sonrası böyle olur; hayat durduk yere bir ipucu sunar size hiç beklemediğiniz bir anda kapı açılır, bütün sırrı ortaya dökülür. Aslında kitap kapağı verir sırrı sizlere sonuç yerine bir başlangıç fakat biz bu ayrıntıyı hep kaçırırız. O öyle boşuna Başkomiser Nevzat’ın gelmemiştir aklına… Yayınevi de basmamıştır öyle kuru kuruya…

“Aşk, yaşamı; cinayet, ölümü sıradanlıktan kurtarır.”

Kahvehanemde geçen bir sohbet esintisi öyle her detayıyla anlatılmaz ipuçları sunar işte böyle… Ve söz de almışken bir daha ki haftaya geleceklerine dair son bulur sohbet Ahmet Kaya “Kurşunlar gelirken arka mahallede düştüm de yerlere bir of demedim” ile… 






16 Aralık 2013 Pazartesi

USTAM VE BEN - ELİF ŞAFAK


Zamanda yolculuğun sırlarını tozlu sahaf raflarında araştırır dururken bu raflara inat kurulu camekân vitrinde efsunlandım mor kaplı fil resimli kapağın kendisine… Bezden pazar torbamın içerisini süsledi kitap bana ne yaşatacağından bihaber dolandı durdu sahaflarda o an benimle…
Ne vakit sessizleşti dünya duruldu zaman uğuldadı Ustam ve Ben
Ne olacağından habersiz merakla arka kapağı okuyunca daha önce Elif Şafak’ın Firarperest ve Şemspare kitaplarına yazdığım yazının kurgusu canlandı gözümde bir yolculuk hikâyesi… Düşündüklerimi düşünmeleri gülümsetti çehremi… Bir anda sayfalar yerinden oynayama, birer birer satırlar şarkılarını söylemeye, çininin mavimsi kokusu gelmeye başladı. Filin iniltisiyle sonu gelmeyen bir dehlize düştüm. Gemiydi ilk hissettiğim sallandıkça sallandı beşik gibi yerinde. Dalgalar içinde boğuştu durdu fırtınanın gölgesinde. Sürüklendim bir Osmanlı kenti İstanbul’a bardaktan boşanırcasına insan seline. Zamanda yolculuğun fısıltıları gelince zihnime kavradım hemen Osmanlı mimarisinin zirvesini temsil eden, bilim adamı, şairlerle dost, farklı renk ve dokunuşlarla göz kamaştıran eserlere sahip, asırlardır ismini zikrettiren Mimar Sinan’la suyun üzerine köprüler, gökyüzüne kubbeler, minareler inşa edilecek. Kubbelerin, taç kapıların, gülbezenklerin, sedeflerin efendisi, cihana yüzlerce eser veren bir sanatkârı seyredeceğim düşüncesinde rıhtıma göz gezdirirken “bu roman bildiklerine benzemez sultanım” sesiyle irkilmem, filin mahfesine yıldırım hızıyla bindirilmemle daldım serüven serüven içine… Hindistan’dan getirilen beyaz bir fil ‘Çota’ ve onun gizemli bakıcısı ‘Cihan’ dilinden başladım bu sefer hikâyeyi dinlemeye…

Bu sefer karşımıza Ustam ve Ben romanıyla çıkan Elif Şafak yüzlerce yüze tarihe nakşediyor, kelimeleri cümlerle raks ettirip bizlere öyle sunuyor.  Osmanlı tarihinin sevdiğiniz karakterleriyle kurgulanmış bu roman kendinden epey bahsettireceğe benziyor. Kitabı aldığınızda satırlar çalınacak diye korkup elinizden bırakmayacaksınız. Eee hala duruyor musunuz? Haydi o zamanı durduran kitaplık rafına bir kitap daha koymaya. 

(17 Aralık Doğum Günüme Özel İlk Tanıtım Yazısı Sizlerle) :)