Issız köşe, taş duvar, rengârenk kasımpatılı kahvehanemi severim. Az kişinin geldiği, o nadir bulunan insanları ağırladığım, masalarda o sımsıcak sohbetler biriktiren bir yer… Herkes kendi masasında kendi yaşanmışlığından bahsederken bazen dertli bazen sevinçli, bende onlara kulak misafiri olur dalarım o hiç bilmediğim sonu aydınlık başı karanlık hikâyelere…
Bu sefer kahvehanemde farklı bir hava üç kişi ama bir isim dolaşıyor etrafta…
…Ahmet(ler)…
(Ahmet Ümit, Ahmet Tezcan, Ahmet Turan Köksal)
Onlar hararetli sohbetin içinde savrulurken bir uçtan bir
uca, bir esinti alıyor beni aralarına ve anlatmaya başlıyor Başkomiser Nevzat (Ahmet
Ümit) hikâyesini Ahmet Kaya’nın “Turuncu Gemi” eşliğinde… “Yaşamak için ölme
sırası bizde”
Beyoğlu’nun En Güzel Abisi;
Karanlık basınca dört bir yanı gelir uzaktan bir tetik sesi
dalgalı dalgalı… Yılbaşı gecesi herkes kendi eğlencesini yaşarken düşer yollara
Ali ve Başkomiser Nevzat. Arda bırakılan mahallelerden birinde işlenen cinayet
sonrası, karanlığın perdelerinin aralanmasını bekleyen erkekler, kadınlar…
Şüphe, korku, kin ve para dokunmuş tek tek yaşanılan
hayatlara. Olaylarla birbirine kenetlenmiş insanlar; sonu tahmin edilemeyecek kötülükler yatağında,
sonu aydınlık hikâye yer alıyor Beyoğlu’nun
En Güzel Abisi kitabında. Sonu aydınlık başı karanlık cinayet sonrası böyle olur; hayat durduk yere bir ipucu
sunar size hiç beklemediğiniz bir anda kapı açılır, bütün sırrı ortaya dökülür.
Aslında kitap kapağı verir sırrı sizlere sonuç yerine bir başlangıç fakat
biz bu ayrıntıyı hep kaçırırız. O öyle boşuna Başkomiser Nevzat’ın gelmemiştir
aklına… Yayınevi de basmamıştır öyle kuru kuruya…
“Aşk, yaşamı; cinayet, ölümü sıradanlıktan kurtarır.”
Kahvehanemde geçen bir sohbet esintisi öyle her detayıyla
anlatılmaz ipuçları sunar işte böyle… Ve söz de almışken bir daha ki haftaya
geleceklerine dair son bulur sohbet Ahmet Kaya “Kurşunlar gelirken arka mahallede
düştüm de yerlere bir of demedim” ile…