7 Temmuz 2013 Pazar

IŞIK DOĞUDAN YÜKSELİR / Ünlü Türk ve Müslüman Bilim Adamları / Hazırlayan-Cuma Vural



İlkler önemlidir; ilk insan, ilk düşünce, buluş, icat…   

Orta Çağ’da Avrupa’nın tersine İslam Dünyasında ilme çok itibar edilmiş ve bilginler saygıyla karşılanmıştır. Ülkede modern hastaneler, üniversiteler kurulmuş, her dilden, her renkten, her bölgeden insanlar tarafından rağbet görmüştür. Türk ve Müslüman Bilim Adamları nice keşifler yaparak çağımız medeniyetinin temellerini atmışlardır. İslam bilginlerinin eserleri Batı üniversitelerinde asırlarca kaynak eser olmuş, ders kitabı olarak okutulmuş ve okutulmaya devam etmektedir. Medeniyetimizin değerlerini, kendini diğerlerinden ayıran özgünlüğünü, insanların düşünce, ilim, sanat ve siyaset gibi alanlarda gösterilen faaliyetleri ele alan bir kitapla buluşacağız. Düşünce yollarının kıvrımlarında “Işık Doğudan Yükselir” ile ünlü Türk ve Müslüman bilim adamlarını zevkle okuyacağız.

İsmini çok duyduğumuz bilim adamları;  Abbas Vesim Efendi, Ali Kuşçu, Farabi, Divaneri, İbn Heysem, İbn Karaka, İdrisi… 




Ve ilk mikrobu tanımlayan (Akşemseddin); ilk kanser ameliyatını yapan (Ali Bin Abbas), kataraka ameliyatını yapan (Ammar Bin Ali), sinüs, kosinüs tabilerini kullanan ve geometrinin mucidi (Battani), optik ilminin kurucusu (İbni Heysem), ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren (İbni Firnas) ve dahası IŞIK DOĞUDAN YÜKSELİR’de. Kitaplığınızın olmazsa olmazlarından… 

4 Temmuz 2013 Perşembe

KUR'AN'IN İLK KADIN YORUMCULARI - SERPİL BAŞAR


Hayatımızın lezzeti,  tadı, sevinci, sıkıntıya düşünce okuyup-dinleyip içimizi ferahlatan Allah kelamı Kur’an’ın ilk kadın yorumlayıcılarını araştırıp eserinde toplayan Serpil Hanım’ın “Kuran’ın İlk Kadın Yorumcular”ı kitabını ele alacağız.
Kadın yorumcu denildiğinde akla peygamberimizin eşi, Hz. Ebubekir’in kızı, ilk ravi, ilk yorumcu Hz. Aişe gelse de, Serpil Hanım Kuran’ın ilk kadın yorumcularını ele aldığı bu kitabında Hz. Aişe dışında başka isimlere de yer vermektedir. Günümüzde kadın âlim olarak akla kolay kolay isim gelmezken, tefsir ilminde kadınların varlığından söz etmek mümkündür. İlk asırda kadının ilim öğrenme çabası ve yeni zihinsel yapılanmaya daha etkin ve zengin açılımlarla katılımı, pratik hayatlarındaki eylemlerinin yansımaları neticesinde öne çıkan bir unsurdur. Her ne kadar Hanım Sahabeler, İslam’ın ilk yıllarında zorlu yaşam koşullarına maruz kalsalar da, bu, dinlerini öğrenmelerine ve yaşamalarına engel olmamıştır. İşte bu yüzden kadın unsurunu İslam’ın ilk yıllarında pasif ya da kendi içine kapanmış, kıstırılmış bir yapıda görmek yanlış olur. Her türlü zorluğa rağmen o güzide insanlar üzerlerine düşeni en üst düzeyde yerine getirmişlerdir.
Hz.Hatice, Hz. Aişe, Hz.Hafsa, Esma bt. Umeys, Fatıma bt. Kays, Hz. Ümmü Gülsüm bt. Ukbe, Hz. Ümmü Seleme, Enise bt. Ka’b ve daha bilmediğimiz 82 kadın âlim ismi Serpil Hanım’ın araştırmasına konu olmuştur. Onların Kuran tarihine yadsınamayacak katkılarını, başkalarının ayet hakkında sorularına cevap vermelerini, ayet hakkındaki yanlış anlamaları düzelttiklerini, ayetleri kendi görüşlerine delil getirdiklerini ve daha birçok konuya ışık tuttuklarını görmekteyiz. Günümüzde İslam dininde kadınların özellikle toplumsal rollerinin kısıtlandığını, haklarının çiğnendiğini ileri süren çokça eleştiriyle karşı karşıyayız. Hatta günümüzde Kur’an meallerinin erkekler tarafından neşredilmesi üzerine Kuran’ın “bıyıklı yorumu” tabiri sıkça kullanılmaktadır. Fakat okuyacağınız bu eserde, aktif bir rol üstlenen hanım âlimlerin sorunları iletmede ne kadar rahat olduklarını, yapılacak her işin İslam’a uygunluğunu aradıklarını, karşılaştıkları herhangi bir durumu araştırma yoluna gittiklerini ve bir haksızlığa uğradıklarında çözümü için haklarını aradıklarını görmekteyiz. İlk asırdaki kadınlar dini gönüllerinde ve akıllarında içselleştirmiş; meraklı, istekli ve gayretli birer kişilik olarak karşımıza çıkmışlardır. Kuran’a muhataplık açısından kadın ve erkeğin durumu değerlendirildiğinde, kadının muhataplık açısından erkekten bir farkının olmadığı yapılan yoğun vurgunun (erkek kadından üstündür) bir kenara bırakılması gerektiği, bu bilgiler doğrultusunda belirtilmektedir. Aslında bu vurgu, temelinde kadının kadınlığından (cinsel kimliğinden) dolayı erkeklerden zayıf ve nakis olmadığına bir cevaptır. İlk asırda kadınların muhataplıklarını sorgulayıp bir farklılığının olmadığını anladıklarında, ayetlerden inanç ve yaşama alanlarında (hem iman hem amel/eylem boyutunda) istifade ettikleri görülmektedir.
“Sizden erkek olsun, kadın olsun, hiç birinizin çalışmasını boşa çıkarmayacağım. Zaten siz birbirinize eşitsiniz.” (Al-i İmran,3/195)
Serpil Hanım’ın bu eşsiz eserindeki bilgiler ışığında bugün yaşayan her kadın, ilk kadın yorumculara baktığında, kendini geleceğe nasıl yansıtması gerektiği noktasında bir tür projeksiyon yapabilmektedir. Kuran ve tefsir tarihinin kadın aktörleri ve onların yaptıkları üzerine düşünmek, şimdiyi şekillendirmede ve geleceği tasarlamada bizim için de ‘kaçınılmaz’ ilk adımlardan biridir.
Modernizmle aşkınlık’ın dedikoduya ve söylentiye dönüştüğü bir çağdayız; bu sebeple yaşam şifremiz olan Kur’an-ı Kerim ile hemhal olmaya...

(Âlâ Dergi'sinde yayımlanmıştır.)



NAMAZ VE KARAKTER GELİŞİMİ - ESMA SAYIN EKERİM


Hergün Tanrı’yla konuşanlar utanmazlar mı dünyaya meyletmeye …

Bu ay Esma Sayın Ekerim’in kulağıma fısıldadıkları üzerine konuşalım. Belki de bildiğimiz şeyler deyip geçmeden, bazen bildiklerimizi tekrar tekrar okumak yeni kapılar açacağı veya yeni yolculuklara başlangıçlar sağlayacağı umuduyla bakmalı satırlara. Her gün Hakk’ın kapısını çalıp misafir olmak, dünyanın şatafatını bir kenara iterek huzura gitmek yaratılış amacına uygun ne güzel bir eylemdir! Gafletin perdesini gözlerden sıyırıp alan, kalbin sonsuzluğuna kollarını açan, heyecanlı ve tatlı telaşlı, aşıkla maşuk misali secdelerimizin bitmeyen kokusudur namaz. Peki  namaz gibi bizleri hakettiğimiz seviyeye çıkaran bir kutsala bu kadar ihanet edip dururken acaba vicdan duvarımıza nasıl tablolar çakmış oluyoruz.
Namaz bir hayattır. Namaz kalbin azığı, gönlün sevinci, zihnin dinginliği ve ruhun yükselişidir. Namaz hayatın merkezindedir. Bu nedenle, hayat içinde hak ettiği yeri almalıdır. Namazın şeklinin ötesinde bir ruhu ve mana derinliği vardır. Şekil ummanda bir damla ise, ruh ummanın ta kendisidir. Bu ve benzeri cümlelerden anlaşılan o ki; Namaz kulun Allah’a yaklaştığı anlardan biri olması hasebiyle, Allah tarafından belirlenmiş kriterlere uygun yapılması gereken yüce, asıl ve asil bir ibadettir.
Yazarımız bu kitabında şekli açıdan namazı değerlendirmenin ötesine giderek namazın ruhuna değinmektedir. İnsan, Allah’ı içinde duyması, O’nu şuuruna yerleştirmesi ve içselleştirmesiyle (O’nun sevgisini yüreğine koymasıyla) huzurun doruklarına çıkar. O, Allah huzurunda bulunma tecrübesini en canlı haliyle yaşatır. Disiplinli ve canlı bir tecrübeyle kendini Allah’ın huzurunda hisseden bir insan Allah’ı bütün içtenliğiyle duyar ve yaşar. İlahi birlik ve bütünleşmesi sonucunda insanın, ruhsal tatmin ve huzuru yakalaması mümkün olacaktır.
Bütün dünyevi şeylerden arınıp maddiyata sırt çevirerek hiçleşebilmek için namaz bize yoldaşlık etmektedir. Namaz her kulun hiç olması yolunda en büyük kapıdır. Kapıdan girmek ise vahdet-i vücutta var olan gölgelerin (bizlerin) hakikat semasına yükselerek manevi miraçlarımızı tamamlamaktır. Duyulan bir ney sesinde gözlerin kapatılıp ruhun derunileşmesi gibi... Kamış yaşadığı tecrübenin dinginliğini verirken  sanki kuşları uyandırmaya korkan tatlı bir meltemin kanat çırpınışları gibi…
Yüce yaratıcının sürekli kendisinin yardımcısı ve dostu olduğunun farkına varan, Rabb’inin kendisine güven, yardım, destek, huzur kaynağı olduğunu anlayan birey Allah’ın kendisine sunduğu koşulsuz güven, sevgi, destek ve dostluğa karşı O’na güven ve sevgi duygularını geliştirecektir. O varoluşsal sonsuz yalnızlık duygusundan da kurtulacaktır. Namazını gereği gibi yerine getirmeyen biri Allah’tan uzaklaşmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Ahlaki güzellikleri olumlu yönde etkilemeyen bir namaz, insanın ruhunu saflaştırması, zihnini ve kalbini Allah’a odaklaması hususunda da hiçbir fayda sağlamaz.
Namaza durup Allahüekber diyerek, bütün dünyayı geride bırakarak, öz’e alış-veriş, iş-güç, çoluk çocuk telaşası katmayarak, dünya şarabında sarhoş olmamak mümkün. Her gün beş kere Allah’ın huzuruna yönelsek de ara sıra dünya işleri serpiştiriyor kendini. Kalpteki perdelerin kaldırılıp huşu içerisinde namazlar kılmak ve “kıl ey beni namaz” demek dileğimle…

Ey namazda dirilen ve namazı dirilten kişi
Zahirin kendisine perde olduğu zata yalvarmaksızın
Namaz benim için perdeleri kaldırmaktır
Namazın kıvamını bulması Hakim olan Alllah katında olmasıdır
Benim delilim şu sözdür ki: Kalk ey Bilal!
Bizi namazda ferahlat. İşte o an zaman sevindi
Namaz kıldı ve böylece kalp mutmain
Bazen namazda kalbine korku, bazen de emniyet duygusu geldi[1]


(Âlâ Dergisinden yayımlanmıştır.)



[1] İbn Arabi, Letaifu’l-Esrar, Kahire, 1287, s.87