27 Eylül 2013 Cuma

VE DAĞLAR YANKILANDI - KHALED HOSSEINI



Uçurtma Avcısı kulağımızda çınlamış ve içimize işlemişti bir arkadaşlık hikayesini. Bunu Bin Muhteşem Güneş takip ederek küçük yaşta evlendirilen kızların, çocuğu olmayan kadınların hayat hikâyeleriyle çıkmaz paragraflara sayfalara kilitlemişti bizi. Bu sefer Khaled’in kaleminden Ve Dağlar Yankılandı iki kardeşin yürek hoplatan hayat hikâyesini konu ediniyor. Biri erkek biri kız bu iki kardeşin ayrılığı yeni bir başlangıç için bir sonu oluşturuyor. Dönüşsüz bir yolculuğun hayata farklı bakış açıları sunması farklı seçeneklerde farklı hayat sahnelerine yer veriyor. Afganistan’ın köyünden başlayarak Kabil, Paris, Tinos adasında yaşanan hayatlar çarpıcı imgelerle sunuluyor önümüze. Saklanılan sırlar vicdan kadehlerinden taşıyor vasiyet mektuplarına. Yaşlanınca öğreniliyor tüm gerçekler. Aile fertlerinin karmaşık hikâyesinin perdeleri aralanıyor Ve Dağlar Yankılandı ile. Romanda yer alan karakter sayısı beşle onla kalmıyor elliyi buluyor. Bu sizi korkutmasın öylesine kuvvetli bağlarla ele alınmış ki karıştırmak imkânsızın altında kalıyor. Kitapçıdan kitabı aldığınız an Afganistan’da kendinizi bulacaksınız. Yürürken dahi başınızı kaldırmadan okuyacağınız bir roman. Yürürken okuduğum romanlarım ayrıdır benim. Ve Dağlar Yankılandı yerini bu kategoride aldı. (Aman dikkat birine çarpmayın! Yolda karşıdan karşıya geçerken başınızı siz kaldırın ben kaldır(a)masamda) 

TEK KANATLI BİR KUŞ - YAŞAR KEMAL


KORKU; sarar bütün bedenini, eritir benliğini… Kaybedersin kendini…
Yaşar Kemal’den bir korku romanı. Karanlığa gömülü bilinmez nedenlerden terk edilmiş gizemli bir kasaba hikayesi. Kasabaya atanan posta müdürünün kasabaya ulaşma telaşı içerisinde yolda karşılaştığı akıl almaz söylentilerle içini saran korkunun derinliği, söylentilerin kuvvetli dalgalar halinde zihinleri bertaraf etmesi, zincirleme olaylar dizisi eşliğinde zengin bir anlatım sunuyor. Korku’nun ve Söylenti’nin insan üzerindeki etkisinin kaleme alındığı kısacık bir roman.


16 Eylül 2013 Pazartesi

GÜL İLE BÜLBÜL - HÜSEYİN BAYÇÖL

Harsız ateş, dikensiz gül olmaz… Murad inatsız, Gül Bülbül’süz, aşk âşıksız olmaz…

AŞK! Kimilerine göre kapısından geçilmesi imkânsız, kimilerine göre içinden çıkılması… Kimi savunur, kimi yerden yere vurur, kimi yalan dolan der diline dolar, kimi mahviyetini anlar kalbine sarar. Öyle ya da böyle, var ya da yok… Herkes konuşur… Aşk…

Asırlardır dillenen aşktır bu…
Gülün rahiyası sarar dört bir yanı… Bülbülün serencamı okşar aşk’ı… Her aşkın cilvesi vardır, bunların cilvesi de vuslatın hep bir başka bahara kalması. Tanık olur bütün diyar; vezir Leylek, aklın temsilcisi Papağan, ikiyüzlü Saksağan, aşk kitabının şahidi Kumru, Tavus dillerinden düşürmezler. Şahit olurlar son taç yaprağın düşüşüne, son serencamın tükenişine ve efsane oluşuna…

“Bize aşkın esas nüshası daha canlarımız dünyaya gelmezken yazdırıldı” diyen Hüseyin Bayçöl’den Gül İle Bülbül. Bu kadim aşkı birde buradan okumalı…

Sakin ola ki biri hayvan biri bitki diye bir gaflete düşme… Aman bu da mı olur, önceden duymuştum zaten hikayeyi deme. Sukut et ve bekle. 
Dur o kadar da panik etme. Kitabı al ve dal içerisine… 

13 Eylül 2013 Cuma

SUDAN GELEN - LÜTFİ PARLAK

Bir Hz. Musa Romanı...

Bir bilinçlilik haliyle okumaya başladığımız “Sudan Gelen” bir daire ve bunun başlangıcı yazanıdır. Sonsuzluğu sağlayan, daireyi tamamlayansa okuyandır.
Tarihin değişik dönemindeki olayları, o dönemde yaşamış kahramanları ve onları kuşatan maceraları bizlere sergileyen Lütfü Parlak’ın tarihi romanları “Behramoğlu Balak”, “Yemen” ve “Gençosman” a bir yenisi daha eklendi. Parlak bu tarihi serüvenine bazı geceler bir masal olarak dinlediğimiz, bazen bir çizgi film olarak izlediğimiz, bazen de kutsal metinlerde okuduğumuz Hz. Musa’yı bir roman olarak “Sudan Gelen” ile karşımıza çıkarıyor.  Bu romanında sizi serüvenin içerisine almak için Mısır’la başlayıp Nil nehri boyunca sürükleyip Kızıldeniz’i aşırıyor. Birçok kez Hz. Musa ile ilgili bir takım şeyler okuduk ve aklımızda her zaman asanın toprağa vuruş sesinin tokluğu ile dalgaların uğultulu bir şekilde yarılması yer etti. Kitabı elinize aldığınızda şimdiye kadar dinlediğiniz Hz. Musa kıssasını hatırlayarak kapak resmine bakacak ilk sayfada kendinizi Mısır’da bulacak, Nil nehrinin kenarında otlayan hayvanları, Tanrıça Hathor’u, karışık düşüncelerle boğuşan İmran’ın bitkinliğini hissedeceksiniz. Nil nehrinde Hz. Musa’yı taşıyan sandukanın ilerlemesinin, Mısır’dan çıkışın, Firavun’dan kaçışın derinlemesine analiz edilmesiyle roman kendini sırlıyor ve siz sadece anlatılan karakterleri okumaya başlıyorsunuz. Parlak’ın betimlemede ki ustalığıyla kelimeler anlamlı, hepsinin içi dolu ve göze hoş görünüyor. Diğer tarihi romanlarından da alıştığımız titiz tasvirleri, zaman ve mekan konusunda ince yerleştirmeleri sayesinde romanları vazgeçilmez bir hal alıyor ve okur kitabın içerisinden çıkamıyor, çıksa da etkisinden kurtulamıyor. Bu da Parlak’ın romancılıkta ustaca ilerlediğinin göstergesi. Okur ile roman içerisinde oluşan birliktelik sayesinde Sudan Gelen’in keyifli bir okuma sunduğu kesin.


Tarihi roman yazan yazarlar eserlerini tuttukları notlar üzerine inşa ederler. Üzerinde barınacakları kalenin zeminini ince ince döşedikten sonra yazmaya başlarlar. Lütfü Parlak’ın konuyla ilgili geniş araştırmalar sonucunda eserini kaleme aldığını, kutsal metinlerle birebir örtüşen paragraflar göstermektedir. Romanda zamanın kendini kuvvetle hissettirişi, yeri geldikçe kullanılan geriye ileriye dönüş teknikleri de etkisini göstermektedir. Heybesi hayat yüklü Hz. Musa’yı deste deste, yumak yumak, bütün dalların birleştiği köklerde birbiri ardınca billur gibi dökülen cümlelerle dile getiren Lütfü Parlak’ın diğer romanlarını okuduysanız bu romanında da aradığınızı bulacaksınız.  

12 Eylül 2013 Perşembe

BEN BİR AĞACIM / ORHAN PAMUK


(Star Gazetesi Kitap Ekinde Yayınlanmıştır.)

Hikayeler sınırları yıkamaz ama mantık duvarlarımızda küçük delikler açabilir. Orhan Pamuk 40 yıllık yazı hayatını kelimeler aracılığıyla değişik açılar ve perspektiflerden oluşturdu ve geleneğin üzerine çağdaş anlatım teknikleri kurarak yeni bir doku geliştirdi. Hayatın esrarını kahvenin telvesi gibi ardında bırakarak bazen satırlarda tattırdı bazen de terk edilmiş daktilo tuşlarının tozlarında kaldığını hissettirdi. En değerli anlar, zaman hızla akarken yazarlar sayesinde kayda alınıyor, en ağır biçimde hikaye olarak karşımıza çıkarılıyor.  Bir roman okuduğumuzda kendi yaşamımızı arkada bırakır daha önce hiç tanımadığımız kişiliklerle karşılaşır dalarız o hiç bilmediğimiz karanlık gözüken ama dibi aydınlık hikayeye.
Çocukluk ve gençlikteki her sevinç, hüzün şekil alıyor turnusol zamanla ve bir sanat eserine dönüşüyor adeta. İlk mevsim, ilk arkadaş, ilk oyun, ilk aşk… Yeni gözlemler, akıldan gitmeyen deneyimler bazen bir resim bazen bir beste olarak karşımıza çıkarken bu seferde kitap sayfalarında kapı aralıyor. Ben Bir Ağacım 40 yıllık yazarlık serüveninin gözdelerinden oluşan bir seçki. 40 yıllık emeğin sersemleten yolculuğu İbn Zerhani’nin “Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç” cümlesinin refakatinde başlıyor. Her bölüm farklı bir kimlik taşıyor, faklı ağızlardan yazılıyor bazen de bir ağaç dile geliyor. Bu anlatım biçimi dünyaya farklı açılardan bakmamızı kolaylaştırıyor. Bu zenginlik yazarın zenginliğini görmemizi sağlarken bakma(k)nın yöntemini öğretiyor.  Bunu da okuyucusu ile kurduğu kutsal köprüyü Ben Bir Ağacım’la sağlamlaştıracak olan Pamuk’un ‘Okura Not; Kim Anlatıyor?’  başlığıyla seslenmesi tecrübesini yansıtıyor.
 Orhan Pamuk, “tarih parçacıkları, gelecek parçacıkları, şimdiki zaman, değişik, birbirine yabancı gibi görünen hikayeler”den oluşan Kara Kitap’tan ‘Cellat ve Ağlayan Yüz’, ‘Uyuyamıyor musunuz?’; “en renkli ve iyimser romanım” dediği saray hattatları, nakkaşları ve meddahların kahvehanelerde anlattıkları hikayelerden oluşan Benim Adım Kırmızı’dan ‘Kıskanç Han ve Tatar Güzeli’, ‘Nakkaş Körlüğe Yaklaşırken’; romanlarını nasıl yazdığını, kitaplar hakkında düşüncelerini, kişisel itiraflarını, yalnızlık ve mutluluk üzerine takıntılarını, toplumun paranoyalarını ve gündelik hayatın ayrıntıda gizli kahramanlarını dile getiren Öteki Renkler’den ‘Okula Gitmeyeceğim’; “Kars şehrinde, siyasal İslâmcılar, askerler, laikler, Kürt ve Türk milliyetçileri arasındaki şiddeti ve gerilimi hikâye eden” Kar’dan ‘Katil ile Maktul Arasında İlk ve Son Konuşma’; 2014’te çıkacak romanı Kafamda Bir Tuhaflık’ın kahramanı Mevlüt Karataş’ın çocukluk hikayesiyle var oluyor.
Kitabı elinize alıyorsunuz bittiğinde bırakıyorsunuz. Dil oyunları, yaşamı bambaşka kalıplara dökerek yorumlama becerisi sizi içerisine alıyor ve sizinde çocukluk hikayelerinizi karşınızda buluyorsunuz. Çocukken okula gitmeyeceğim yakarışları, sınıf başkanı olma sevdası bambaşka edebi renklerle aralanmış satırlarda yerini alıyor. Kitabın sonunda ise Nobel ödüllü yazarımızın bu serüvende adımlarını ele alıp; ilk şiirleri, ilk romanı ve denemelerini yazılış hikayeleri, ödülleri, yapıtları tadımlık dile getiriliyor. Usta yazarların kitaplarında olmazsa olmaz bölüm olarak sergileniyor.
“Benim bütün kitaplarım bir önceki kitabın içinden doğar. Oradaki bir ayrıntıdan bir cümleden…” O. P
 Yazarlar farklı kişilikleri olmakla beraber kültürün aynacılarıdırlar gölün doğanın aynası olması gibi titiz, özenli yansıtıcıdırlar. Kimi zaman anlatılanları kendi benine indirgeyerek yazarlar kimi zaman olaydan kendilerini çıkarır gölge yazarlık yaparlar. Yoldan geçerken parmaklıklı pencereden bakan ninenin bakışları, cellatın yüzündeki kırışıklıklar, çetrefilli yolculuklarda yaşanan duygu değişimi romanı, hikayeyi başlatan göze olur. Pamuk Ben Bir Ağacım’da kitaplarını doğuran ana figüranları böyle derlemiş bu da yazarın dünyasını ortaya çıkaran bir seçki niteliği taşıyor. ‘Y’aşamı ‘K’itapla ‘Y’aşa sloganıyla yazarlık hayatına devam eden Nobel ödüllü yazarımız ise kitabını şöyle tanımlıyor “Bu kitapta, şimdiye kadar yazdığım sayfalardan, en kolay anlaşılabilir ve en güçlü olanları seçmeye çalıştım.”
 Yapı Kredi Yayınları bünyesinde çıkan Ben Bir Ağacım, okudukça içine çeken, içselleştiren hayatın kaynağı an’lara/anılara geri dönüşün en görkemli karışımını taşıyor genç okuyucuya. Bu bölümlerden birinin doyumsuz lezzetine ulaşmak için tadına bakılmalı ki kavramların altındaki iç manayı, gizemi ve nihayetinde tarihin esrarlı yüzünü kavrayabilmek umudu doğsun günlerimize, gönüllerimize, ‘gör’eceklerimize.



 http://haber.stargazete.com/kitap/kirk-yilin-bilancosu-bir-agac/haber-788724