Uçurtma Avcısı kulağımızda çınlamış ve içimize işlemişti bir arkadaşlık hikayesini. Bunu Bin Muhteşem Güneş takip ederek küçük yaşta evlendirilen kızların, çocuğu olmayan kadınların hayat hikâyeleriyle çıkmaz paragraflara sayfalara kilitlemişti bizi. Bu sefer Khaled’in kaleminden Ve Dağlar Yankılandı iki kardeşin yürek hoplatan hayat hikâyesini konu ediniyor. Biri erkek biri kız bu iki kardeşin ayrılığı yeni bir başlangıç için bir sonu oluşturuyor. Dönüşsüz bir yolculuğun hayata farklı bakış açıları sunması farklı seçeneklerde farklı hayat sahnelerine yer veriyor. Afganistan’ın köyünden başlayarak Kabil, Paris, Tinos adasında yaşanan hayatlar çarpıcı imgelerle sunuluyor önümüze. Saklanılan sırlar vicdan kadehlerinden taşıyor vasiyet mektuplarına. Yaşlanınca öğreniliyor tüm gerçekler. Aile fertlerinin karmaşık hikâyesinin perdeleri aralanıyor Ve Dağlar Yankılandı ile. Romanda yer alan karakter sayısı beşle onla kalmıyor elliyi buluyor. Bu sizi korkutmasın öylesine kuvvetli bağlarla ele alınmış ki karıştırmak imkânsızın altında kalıyor. Kitapçıdan kitabı aldığınız an Afganistan’da kendinizi bulacaksınız. Yürürken dahi başınızı kaldırmadan okuyacağınız bir roman. Yürürken okuduğum romanlarım ayrıdır benim. Ve Dağlar Yankılandı yerini bu kategoride aldı. (Aman dikkat birine çarpmayın! Yolda karşıdan karşıya geçerken başınızı siz kaldırın ben kaldır(a)masamda)
27 Eylül 2013 Cuma
TEK KANATLI BİR KUŞ - YAŞAR KEMAL
KORKU; sarar bütün bedenini, eritir benliğini… Kaybedersin kendini…
Yaşar Kemal’den bir korku romanı. Karanlığa gömülü bilinmez nedenlerden terk edilmiş gizemli bir kasaba hikayesi. Kasabaya atanan posta müdürünün kasabaya ulaşma telaşı içerisinde yolda karşılaştığı akıl almaz söylentilerle içini saran korkunun derinliği, söylentilerin kuvvetli dalgalar halinde zihinleri bertaraf etmesi, zincirleme olaylar dizisi eşliğinde zengin bir anlatım sunuyor. Korku’nun ve Söylenti’nin insan üzerindeki etkisinin kaleme alındığı kısacık bir roman.
16 Eylül 2013 Pazartesi
GÜL İLE BÜLBÜL - HÜSEYİN BAYÇÖL
Harsız ateş, dikensiz gül olmaz… Murad inatsız, Gül Bülbül’süz, aşk âşıksız olmaz…
AŞK! Kimilerine göre kapısından geçilmesi imkânsız,
kimilerine göre içinden çıkılması… Kimi savunur, kimi yerden yere vurur, kimi
yalan dolan der diline dolar, kimi mahviyetini anlar kalbine sarar. Öyle ya da
böyle, var ya da yok… Herkes konuşur… Aşk…
Asırlardır dillenen aşktır bu…
Gülün rahiyası sarar dört bir yanı… Bülbülün serencamı okşar
aşk’ı… Her aşkın cilvesi vardır, bunların cilvesi de vuslatın hep bir başka
bahara kalması. Tanık olur bütün diyar; vezir Leylek, aklın temsilcisi Papağan,
ikiyüzlü Saksağan, aşk kitabının şahidi Kumru, Tavus dillerinden düşürmezler.
Şahit olurlar son taç yaprağın düşüşüne, son serencamın tükenişine ve efsane
oluşuna…
“Bize aşkın esas
nüshası daha canlarımız dünyaya gelmezken yazdırıldı” diyen Hüseyin Bayçöl’den
Gül İle Bülbül. Bu kadim aşkı birde buradan
okumalı…
Sakin ola ki biri hayvan biri bitki diye bir gaflete düşme…
Aman bu da mı olur, önceden duymuştum zaten hikayeyi deme. Sukut et ve bekle.
Dur o kadar da panik etme. Kitabı al ve dal içerisine…
13 Eylül 2013 Cuma
SUDAN GELEN - LÜTFİ PARLAK
Bir Hz. Musa Romanı...
Bir bilinçlilik haliyle okumaya başladığımız “Sudan Gelen”
bir daire ve bunun başlangıcı yazanıdır. Sonsuzluğu sağlayan, daireyi
tamamlayansa okuyandır.
…
Tarihin değişik dönemindeki olayları, o dönemde yaşamış
kahramanları ve onları kuşatan maceraları bizlere sergileyen Lütfü Parlak’ın
tarihi romanları “Behramoğlu Balak”,
“Yemen” ve “Gençosman” a bir yenisi daha eklendi. Parlak bu tarihi serüvenine bazı
geceler bir masal olarak dinlediğimiz, bazen bir çizgi film olarak izlediğimiz,
bazen de kutsal metinlerde okuduğumuz Hz. Musa’yı bir roman olarak “Sudan Gelen” ile karşımıza çıkarıyor. Bu romanında sizi serüvenin içerisine almak
için Mısır’la başlayıp Nil nehri boyunca sürükleyip Kızıldeniz’i aşırıyor. Birçok
kez Hz. Musa ile ilgili bir takım şeyler okuduk ve aklımızda her zaman asanın
toprağa vuruş sesinin tokluğu ile dalgaların uğultulu bir şekilde yarılması yer
etti. Kitabı elinize aldığınızda şimdiye
kadar dinlediğiniz Hz. Musa kıssasını hatırlayarak kapak resmine bakacak ilk
sayfada kendinizi Mısır’da bulacak, Nil nehrinin kenarında otlayan hayvanları,
Tanrıça Hathor’u, karışık düşüncelerle boğuşan İmran’ın bitkinliğini
hissedeceksiniz. Nil nehrinde Hz. Musa’yı taşıyan sandukanın ilerlemesinin,
Mısır’dan çıkışın, Firavun’dan kaçışın derinlemesine analiz edilmesiyle roman
kendini sırlıyor ve siz sadece anlatılan karakterleri okumaya başlıyorsunuz.
Parlak’ın betimlemede ki ustalığıyla kelimeler anlamlı, hepsinin içi dolu ve
göze hoş görünüyor. Diğer tarihi romanlarından da alıştığımız titiz tasvirleri,
zaman ve mekan konusunda ince yerleştirmeleri sayesinde romanları vazgeçilmez
bir hal alıyor ve okur kitabın içerisinden çıkamıyor, çıksa da etkisinden
kurtulamıyor. Bu da Parlak’ın romancılıkta ustaca ilerlediğinin göstergesi. Okur
ile roman içerisinde oluşan birliktelik sayesinde Sudan Gelen’in keyifli bir okuma sunduğu kesin.
Tarihi roman yazan yazarlar eserlerini tuttukları notlar
üzerine inşa ederler. Üzerinde barınacakları kalenin zeminini ince ince
döşedikten sonra yazmaya başlarlar. Lütfü Parlak’ın konuyla ilgili geniş
araştırmalar sonucunda eserini kaleme aldığını, kutsal metinlerle birebir
örtüşen paragraflar göstermektedir. Romanda zamanın kendini kuvvetle hissettirişi,
yeri geldikçe kullanılan geriye ileriye dönüş teknikleri de etkisini
göstermektedir. Heybesi hayat yüklü Hz. Musa’yı deste deste, yumak yumak, bütün
dalların birleştiği köklerde birbiri ardınca billur gibi dökülen cümlelerle
dile getiren Lütfü Parlak’ın diğer romanlarını okuduysanız bu romanında da
aradığınızı bulacaksınız.
12 Eylül 2013 Perşembe
BEN BİR AĞACIM / ORHAN PAMUK
(Star Gazetesi Kitap Ekinde Yayınlanmıştır.)
Hikayeler sınırları yıkamaz ama mantık duvarlarımızda küçük
delikler açabilir. Orhan Pamuk 40 yıllık yazı hayatını kelimeler aracılığıyla
değişik açılar ve perspektiflerden oluşturdu ve geleneğin üzerine çağdaş
anlatım teknikleri kurarak yeni bir doku geliştirdi. Hayatın esrarını kahvenin
telvesi gibi ardında bırakarak bazen satırlarda tattırdı bazen de terk edilmiş
daktilo tuşlarının tozlarında kaldığını hissettirdi. En değerli anlar, zaman
hızla akarken yazarlar sayesinde kayda alınıyor, en ağır biçimde hikaye olarak
karşımıza çıkarılıyor. Bir roman
okuduğumuzda kendi yaşamımızı arkada bırakır daha önce hiç tanımadığımız
kişiliklerle karşılaşır dalarız o hiç bilmediğimiz karanlık gözüken ama dibi
aydınlık hikayeye.
Çocukluk ve gençlikteki her sevinç, hüzün şekil alıyor
turnusol zamanla ve bir sanat eserine dönüşüyor adeta. İlk mevsim, ilk arkadaş,
ilk oyun, ilk aşk… Yeni gözlemler, akıldan gitmeyen deneyimler bazen bir resim
bazen bir beste olarak karşımıza çıkarken bu seferde kitap sayfalarında kapı
aralıyor. Ben Bir Ağacım 40 yıllık
yazarlık serüveninin gözdelerinden oluşan bir seçki. 40 yıllık emeğin
sersemleten yolculuğu İbn Zerhani’nin “Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz.
Yazı hariç” cümlesinin refakatinde başlıyor. Her bölüm farklı bir
kimlik taşıyor, faklı ağızlardan yazılıyor bazen de bir ağaç dile geliyor. Bu
anlatım biçimi dünyaya farklı açılardan bakmamızı kolaylaştırıyor. Bu zenginlik
yazarın zenginliğini görmemizi sağlarken bakma(k)nın yöntemini öğretiyor. Bunu da okuyucusu ile kurduğu kutsal köprüyü Ben Bir Ağacım’la sağlamlaştıracak olan
Pamuk’un ‘Okura Not; Kim Anlatıyor?’ başlığıyla
seslenmesi tecrübesini yansıtıyor.
Orhan Pamuk, “tarih
parçacıkları, gelecek parçacıkları, şimdiki zaman, değişik, birbirine yabancı
gibi görünen hikayeler”den oluşan Kara
Kitap’tan ‘Cellat ve Ağlayan Yüz’, ‘Uyuyamıyor musunuz?’; “en renkli ve
iyimser romanım” dediği saray hattatları, nakkaşları ve meddahların
kahvehanelerde anlattıkları hikayelerden oluşan Benim Adım Kırmızı’dan ‘Kıskanç Han ve Tatar Güzeli’, ‘Nakkaş
Körlüğe Yaklaşırken’; romanlarını nasıl yazdığını, kitaplar hakkında
düşüncelerini, kişisel itiraflarını, yalnızlık ve mutluluk üzerine
takıntılarını, toplumun paranoyalarını ve gündelik hayatın ayrıntıda gizli
kahramanlarını dile getiren Öteki Renkler’den
‘Okula Gitmeyeceğim’; “Kars şehrinde, siyasal İslâmcılar, askerler, laikler,
Kürt ve Türk milliyetçileri arasındaki şiddeti ve gerilimi hikâye eden” Kar’dan ‘Katil ile Maktul Arasında İlk
ve Son Konuşma’; 2014’te çıkacak romanı Kafamda
Bir Tuhaflık’ın kahramanı Mevlüt Karataş’ın çocukluk hikayesiyle var
oluyor.
Kitabı elinize alıyorsunuz bittiğinde bırakıyorsunuz. Dil
oyunları, yaşamı bambaşka kalıplara dökerek yorumlama becerisi sizi içerisine
alıyor ve sizinde çocukluk hikayelerinizi karşınızda buluyorsunuz. Çocukken
okula gitmeyeceğim yakarışları, sınıf başkanı olma sevdası bambaşka edebi
renklerle aralanmış satırlarda yerini alıyor. Kitabın sonunda ise Nobel ödüllü
yazarımızın bu serüvende adımlarını ele alıp; ilk şiirleri, ilk romanı ve
denemelerini yazılış hikayeleri, ödülleri, yapıtları tadımlık dile getiriliyor.
Usta yazarların kitaplarında olmazsa olmaz bölüm olarak sergileniyor.
“Benim bütün kitaplarım bir önceki kitabın içinden doğar.
Oradaki bir ayrıntıdan bir cümleden…” O. P
Yazarlar farklı
kişilikleri olmakla beraber kültürün aynacılarıdırlar gölün doğanın aynası
olması gibi titiz, özenli yansıtıcıdırlar. Kimi zaman anlatılanları kendi
benine indirgeyerek yazarlar kimi zaman olaydan kendilerini çıkarır gölge
yazarlık yaparlar. Yoldan geçerken parmaklıklı pencereden bakan ninenin
bakışları, cellatın yüzündeki kırışıklıklar, çetrefilli yolculuklarda yaşanan
duygu değişimi romanı, hikayeyi başlatan göze olur. Pamuk Ben Bir Ağacım’da kitaplarını doğuran ana figüranları böyle
derlemiş bu da yazarın dünyasını ortaya çıkaran bir seçki niteliği taşıyor.
‘Y’aşamı ‘K’itapla ‘Y’aşa sloganıyla yazarlık hayatına devam eden Nobel ödüllü
yazarımız ise kitabını şöyle tanımlıyor “Bu kitapta, şimdiye kadar yazdığım
sayfalardan, en kolay anlaşılabilir ve en güçlü olanları seçmeye çalıştım.”
Yapı Kredi Yayınları bünyesinde çıkan Ben Bir Ağacım, okudukça içine çeken,
içselleştiren hayatın kaynağı an’lara/anılara geri dönüşün en görkemli
karışımını taşıyor genç okuyucuya. Bu bölümlerden birinin doyumsuz lezzetine
ulaşmak için tadına bakılmalı ki kavramların altındaki iç manayı, gizemi ve
nihayetinde tarihin esrarlı yüzünü kavrayabilmek umudu doğsun günlerimize,
gönüllerimize, ‘gör’eceklerimize.
http://haber.stargazete.com/kitap/kirk-yilin-bilancosu-bir-agac/haber-788724
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)