8 Nisan 2013 Pazartesi

AKRA’DA BULUNAN ELYAZMASI - PAULO COELHO




Sevgi, buluta dönüşen suya benzer; gökyüzüne yükselir ve her şeye uzaktan bakabilir; ama bir gün yeryüzüne inmek zorunda kalacağının da bilincindedir.
   
Bin yıl önce düşman Kudüs’ün etrafını sarmış saldırmaya hazırlanırken, o altın varaklı gökyüzünün altında toplanmış halkın, Kıpti adındaki bilgeye sordukları ‘varoluşsal’ sorular ve verilen cevaplar üzerine yazılmış çağları aşan bir sırdır “Akra’da Bulunan Elyazması”

  
Kıpti için ‘an’ eşsizdir; bu yüzden “yarın bize neler olacağını kimse bilemez, çünkü her günün iyisi ve kötüsü aynı gün içerisinde olup biter; biz gündelik yaşamımızdan, yüzleşmek zorunda kaldığımız güçlüklerden bahsedeceğiz” der ve hayatın insanı karşılaştırdığı o kaçınılmaz duygular ve eylemler üzerine halk ‘varolma’ sorularını sorar. “Yenilgi” , “Mağlubiyet”, “Yalnızlık”, “Değişim”, “Korku”, “Güzellik”, “Kararlılık”, “Zarafet”, “Mucize”, “Saygı”, “Sadakat”, “Endişe”, “Kaygı”… Kıpti duyduklarını ve gördüklerini, yılların değiştiremediği cevaplarla aktarır. Hayatımıza yön veren bu kavramların bizde oluşturduğu karamsarlık yerine altında yatan sevgiye değer verilmesini, sevgi ortalıklarda görünmese bile onun varlığıyla karşılaşmaya hazırlıklı olunması gerektiğini dile getirir.

    
Hayatın yaşamamız gereken duygularını, kendi içimizde farklı anlamlandırırız. Kendi büyümüzün etkisi, anlamlandırdıklarımıza yansır. Bazen ön yargılarımız bazen de değerler yardımcı olur bize. Fakat bunlar bizi sarıp sarmalar; altındaki sırlı hakikati bulmakta zorlanırız. Hayatın getirdikleriyle beklentiler uyuşmadığında “neden yaşamımız kaderimizi belirlemeye girişir” diye sorarız. “Zamanda geriye gidilmez ama isteyen herkes zamanda ileriye gidebilir” der Kıpti. Zaman ve mekân her konuda mantıklı açıklamalar sunsa da insanın ruhunu besleyen gizemdir, gökyüzünde şimşek çaktığında bunu sağlayan Tanrı’nın gizemi gibi. 

   Kıpti’ye herkes kendinden sorar. Eylemler zihnen anladığımız gibi anlamlandırıldığından Kıpti kendisi gibi bakar hayata, elbette iyi bakacaktır da. Karşılıksız sevmek, karşılıksız eylemlerde bulunmak… Hiç bir beklenti içerisine girmeden sevgiyle bakılan dünya, iyilerin dünyası olacaktır. Savaş aslında iyiliğin kötülükle, cesaretin korkaklıkla, karanlığın aydınlıkla, sevginin korku ile çarpışmasıdır. Tüm kâinat karanlık ve sessizlik içerisinde, insanlar karanlık içindeki aydınlıkta. Karanlık ve sessizlik ışığın ve sesin olmadığı değil tüm ışıkları içinde muhafaza eden güçtür. Karanlık aslında aydınlıktır görmeyi bilene. İnsan herkesi kendi gibi görür, karşısındaki yoktur, hele sevgi varsa daha da bütünleşir, o vakit dünya yuvarlaklaşır ve içi dışı tek olur. 
   Paulo Coelho’nun “Akra’da Bulunan Elyazması” adlı eseri, içerisinde bulunduğumuz dünyaya farklı açılardan bakmamızı sağlar. İnsana bakma(k)nın yöntemini öğretir. Sorularla selamlayarak başlayan kitap, küçük hikâyelerle elveda der size… Bu hikâyelerden birinin doyumsuz lezzetine ulaşmak için tadına bakılmalı ki kavramların altındaki iç manayı, gizemi ve nihayetinde sevgiyi yeryüzüne indirebilme kabiliyetini kavrayabilmek umudu doğsun günlerimize, gönüllerimize, ‘gör’eceklerimize…


Tadımlık;
“Bir gün bir çiftçi tohum ekmek için evden ayrılmış. Ne talihsizliktir ki tohumların bir kısmı yolda yere dökülmüş ve gökten inen kuşlar tohumları yemiş.

Tohumlardan biri, taşocağından geçerken yere düşmüş ve oraların toprağı derin olmadığından çabucak yeşermiş. Ama güneş çıktığında yanıp kavrulmuş ve kökü kısa olduğu için kuruyup gitmiş.
Başka bir tohum, dikenli çalıların arasına düşmüş ve koca dikenlerin arasında yeşeremeden boğulmuştur.
Diğer bir tohum, verimli bir araziye düşmüş ve meyve vermiş, meyvesi de büyüyüp serpilmiş, derken otuz… altmış… yüz meyve vermiş.
İşte bu yüzden tohumlarınızı gittiğiniz her yere serpiştirin, çünkü hangilerinin yeşerip sonraki nesli aydınlatacağı hiç belli olmaz.”
                                                                                      Yolunuz açık olsun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder