Yazar Hakkında:
21 Ocak 1962’de İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. 2 Nisan 1980’de
başladığı yazı hayatına çeşitli dergi ve gazetelerde makaleler yayımlamak
suretiyle devam etti. 1981’de Kur’an ilimlerini temel uğraşı olarak seçti.
Yorumbilim’in (İlm-i Tefsir) yanı sıra uzun yıllar Tarih, Dilbilim (İlm-i
Belagat), Düşüncebilim (İlm-i Mantık) ve Felsefe dersleri verdi. Cündioğlu
geleneksel ilimlere hayatiyet kazandırmak gayesiyle klasik mantık, psikoloji,
kelam ve felsefe metinlerinin neşir ve hazırlıklarıyla meşgul olmaktadır. Birkaç eseri; “Düşünce Düşlenir”, “Âkif’e Dair”, “Bir Mabed Bekçisi”, “Bir Mabed
İşçisi”, “Daire’ye Dair”, “Ölümün Dört Rengi”, “Göz İzi”, “Hakikat ve Hurafe”
Varlığa Gelen Her Âdem’in Varlığa
Getirene İhtiyacı Vardır…
Dücane Cündioğlu varlığımızı sürdürebilmek için O'na muhtaç olduğumuzu bir kez daha hatırlatma amaçlı "O" varlığı Cenab-ı Aşk kitabında ele almaktadır. Her
şeyin yaratıcısı Allah ile hemhal olabilmenin tadını satırlarında anlatır. O’nunla
olmayı marifet bilmek, aşk için ve dahi aşk adına bela yağmurlarına başı
tutmak, seve isteye ateş denizlerine, azgın ateş dalgalarında kavrularak
varlığa adım atılmalı Aşk’la bir olarak Hiç’te buluşmalı. Dücane Cündioğlu İlahi
Aşk’a ulaşabilmek için, madde âleminin perdelerini örtüp mana âleminin
perdelerini aralamalı ve perdesinden bütün perdelerin yırtılacağı o muhteşem
vuslat anına kavuşmanın tadındaki beklentiyi dile getirmiştir. Kitap o kadar
samimi dil ile yazılmış ki bunu bir masal ile özetlemek mümkün;
"Bir
varmış başka da bir şey yokmuş. Çöle kıyısı olan kentlerin birinde tasvirini
yapmakta zorlandığımız, kavramlara şey diyerek basitleştirdiğimiz zamanın
birinde an diyemem çünkü an bir değil sonsuza parçalanan deryadır. Gözleri
derin bakan bilgiyi asıl gerçekte sanan güzel bir prenses varmış. Dünya gözü
görene güzel ararda dururmuş aslın bilgisini yine bir gün zümrüt saraydan
çıkmış. Tabiattan medet umarken bir dervişle karşılaşmış. Derviş kurda kuşa pay
eder azığını ağaca söz edermiş. Prenses bu hali görünce düşünmüş bir daha aklın
ne kadar gerek duyulan bir şey olduğuna, mecnun gibi dolaşan derviş durmuş ve
gözlerini dikmiş güzele, zanneyleme benim halim dünya halidir benim sözüm dünya
kelamı ben sarhoşum lakin benim şarabım dökülmez dünyaya. Bu sarhoşluk
birliktir, evveli yok hiçliktir. Zinhar akıl ermez buna yol gitmez buna.
Prenses duyunca bunları sözler sanki kalbine akar olmuş bir derviş nasıl da
allak bullak etmiştir o çok güvendiği Karun zihnini. Derviş dönmüş sırtını ve
gitmiş gelmekte olmadığı gitmesi gerekmeyen fakat görülmesi gereken mekânına.
Prenses artık düşmüştür dervişin uçsuz gözlerine. Ardın sıra gider lakin derviş
sudur, elle tutulmaz akıl almaz halleri. Çünkü hali kendisine haldir başkasına
delilik. Prenses dur der;
-Nasıl olur bu hal?
-Hiçlikle olur.
-Peki, nasıl hiç olunur?
-Birlikle hiç olunur.
-Peki, nasıl bir olunur?
-Hiçlikle olur.
-Peki, nasıl hiç olunur?
-Birlikle hiç olunur.
-Peki, nasıl bir olunur?
-Aşkla
olunur.
-Peki,
nasıl aşk olunur?
-Sarhoşlukla olunur.
-Sarhoşlukla olunur.
-Peki,
nasıl sarhoş olunur?
-Sarhoş
olmak mey ile olur lakin mey Sevgilinin (Allah’ın) meyi olmalıdır der. Prenses
artık aklın kar etmediğini anlar ve düşer derviş ardına. İkisi birlikte düşer
yola yolları birbirinden ayrı şarapları farklı aşkları farklı. Lakin Hiç’likleri
bir…"
Cenab’a kapıları aralayarak
ulaşmanın, kâinata verdiği ışığın peşine düşerek bulmanın, şırıl şırıl akan
göz yaşında akmanın, pes etmeden sevgiyle hayata anlam katarak o kapıyı açan
anahtarı bulmanın sırrını Cündioğlu'nun eserinde dile getirmektedir. Akıl ile de Cenab’a ulaşmanın imkansızlığına vurgu yapan Cündioğlu bunun ancak aşk ile olacağına değinmektedir. Mevla’nın ve şems aşkının akla
sığmadığı gibi, uyurken uyanık kalmak gibi, yüksekteyken alçalmayı becerebilmek ve ötelerde beynin kıvrımlarını kemiren düşüncenin peşine düşmek gibi…
Tadımlık;
“Olmak, ölmektir; ölmek özgürleşmektir!” Özgürleşebilmek için ölmemiz; mevt-i
hakiki ile ölebilmemiz içinse olmamız gerek. Nasıl olabilir, nasıl ölebiliriz?
Düşünmeli, ölmeden evvel ölmenin nasıl mümkün olabileceğini. “Ölmeden evvel
ölünüz!” hitabının sırrını aralamaya/anlamaya çalışmalı. Başlar yücelere,
ötelere çevrilmeli, ötelerin ötesi idrak etmek için çaba sarfetmeli, fakat
yanılıp öteleri ötelerde/uzaklarda aramamalı. “Ben seni uzaklarda arıyorken,
sen benim kendi evimde idin” deyu nedamet getirmemeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder