3 Ocak 2014 Cuma

AHMET(ler) / AHMET TEZCAN - SARI


Ben kahvemi yudumlarken şömine başında kapı açılıyor birden ardı sıra… Ahmet(ler) günü buluşmasının olduğu silinmiş zihnimden ki ayrı bir heyecan kaplıyor içimi görünce onları kapıda. Hemen koyuluyorum her zaman ki gibi bir sade iki orta... Kahvesini bir tutam fazla koyuyorum telvede görelim bir serüveni daha… 

Başkomiser Nevzat (Ahmet Ümit) yılbaşı gecesi işlenen cinayetin ardında sürüklenmiş durmuş ki yorgunluk hala geliyor ardı ardına. Konuşmaya mecali yok. Ahmet Turan Köksal ise elinde Ustura yine gülümsüyor sırlı bir edayla. Ve başlıyor Ahmet Tezcan ile kahve telvesi Sarı loş ışığın altında anlatılmaya…

Sarı;


Adem yok olmanın, yok sayılmanın hikayesiyken başlıyor mısralar dökülmeye;
Fatura ödenmiş sözler biriktiriyorum kumbaramda

Zamanı gelince bu sözlerden bir servet edineceğim

Yatlarım olmayacak belki, malım mülküm olmayacak…



Sarı Mahmut, Fırt Osman, Bıldır Ekrem, Mumunlulu Selim; Kırıkkale İmam Hatip Okulu’nun kaymakam tarafından hiçe sayılmasıyla ona ders vermek isteyen muhteşem dörtlüsü. İçte birikmiş sözlerin, eylemlerin tam an’ında yerli yerinde iadesi yer alıyor Adem’de. Yüreği bulandıran hissiyatlar, yok sayılmanın verdiği kinli kalpler, buğulu bakışlar…


Âdem insanlığın başat zamanı, serencamı;

Örgüsü çatılmış masallar biriktiriyorum kumbaramda

Zamanı gelince, bu masallardan harman yapacağım

Bir dilim olmayacak belki, tavrım, üslubum olmayacak…


Adem’den Âdem’e sürüklenince insan olmanın getirdikleri boğar insanı. Farklı simalar, birbirleriyle tanışmalar, hesaplı hesapsız akıl almaz hesaplaşmalar, bambaşka görüşler, inançlar, renkler ama bir Âdem buluşması…

İdam sessizlik… Heyhat…

Çilesi çekilmiş hayatlar biriktiriyorum kumbaramda

Zamanı gelince, bu hayatlardan bir kostüm dikeceğim

Bir yüzün olmayacak belki, izim, nişanım olmayacak…
Kanı donduran haberler, sokaklarda bir telaş… Rejim adına yağlı urgan eşlik eder dar ağacına. Her köşe de duvara yaslanıp ağlayan bir Âdem. Verilen cezaları ne akıl alır ne vicdan kabul ederdi. Ana teselli “çark böyle kurulmuş” muydu? 


Bir kürenin içindeydi de her hücresi göz kesilmişti sanki. Yahut o küre, gözün kendisiydi, kendisi o gözdü. Gören de oydu, görünen de; seyreden de oydu seyredilen de.
Bir gece, üç idam, üç saniye…

Kahve telvesi kara olur bu yüzden sonu sessizlik olur… Sarı ise o döneme aydınlık olur. Her karanlık kuyunun başı aydınlık olur. Bir daha ki haftaya kahvehanede görüşmek üzere söz alınca bakışlar bu sohbette biter burada böyle...

(Haftaya Ahmet Turan Köksal ile Ustura) 



1 yorum:

  1. Çok güzel farklı buldum.Okumanızı tavsiye ederim! ✍️

    YanıtlaSil