Hergün Tanrı’yla konuşanlar utanmazlar mı dünyaya meyletmeye …
Bu ay Esma Sayın Ekerim’in kulağıma
fısıldadıkları üzerine konuşalım. Belki de bildiğimiz şeyler deyip geçmeden,
bazen bildiklerimizi tekrar tekrar okumak yeni kapılar açacağı veya yeni
yolculuklara başlangıçlar sağlayacağı umuduyla bakmalı satırlara. Her gün
Hakk’ın kapısını çalıp misafir olmak, dünyanın şatafatını bir kenara iterek
huzura gitmek yaratılış amacına uygun ne güzel bir eylemdir! Gafletin perdesini
gözlerden sıyırıp alan, kalbin sonsuzluğuna kollarını açan, heyecanlı ve tatlı
telaşlı, aşıkla maşuk misali secdelerimizin bitmeyen kokusudur namaz. Peki namaz gibi bizleri hakettiğimiz seviyeye
çıkaran bir kutsala bu kadar ihanet edip dururken acaba vicdan duvarımıza nasıl
tablolar çakmış oluyoruz.
Namaz bir hayattır. Namaz kalbin azığı, gönlün sevinci, zihnin
dinginliği ve ruhun yükselişidir. Namaz hayatın merkezindedir. Bu nedenle,
hayat içinde hak ettiği yeri almalıdır. Namazın şeklinin ötesinde bir ruhu ve
mana derinliği vardır. Şekil ummanda bir damla ise, ruh ummanın ta kendisidir.
Bu ve benzeri cümlelerden anlaşılan o ki; Namaz kulun Allah’a yaklaştığı
anlardan biri olması hasebiyle, Allah tarafından belirlenmiş kriterlere uygun
yapılması gereken yüce, asıl ve asil bir ibadettir.
Yazarımız bu kitabında şekli
açıdan namazı değerlendirmenin ötesine giderek namazın ruhuna değinmektedir.
İnsan, Allah’ı içinde duyması, O’nu şuuruna yerleştirmesi ve içselleştirmesiyle
(O’nun sevgisini yüreğine koymasıyla) huzurun doruklarına çıkar. O, Allah
huzurunda bulunma tecrübesini en canlı haliyle yaşatır. Disiplinli ve canlı bir
tecrübeyle kendini Allah’ın huzurunda hisseden bir insan Allah’ı bütün
içtenliğiyle duyar ve yaşar. İlahi birlik ve bütünleşmesi sonucunda insanın,
ruhsal tatmin ve huzuru yakalaması mümkün olacaktır.
Bütün dünyevi şeylerden arınıp maddiyata
sırt çevirerek hiçleşebilmek için namaz bize yoldaşlık etmektedir. Namaz her
kulun hiç olması yolunda en büyük kapıdır. Kapıdan girmek ise vahdet-i vücutta
var olan gölgelerin (bizlerin) hakikat semasına yükselerek manevi miraçlarımızı
tamamlamaktır. Duyulan bir ney sesinde gözlerin kapatılıp ruhun derunileşmesi
gibi... Kamış yaşadığı tecrübenin dinginliğini verirken sanki kuşları uyandırmaya korkan tatlı bir meltemin
kanat çırpınışları gibi…
Yüce yaratıcının sürekli
kendisinin yardımcısı ve dostu olduğunun farkına varan, Rabb’inin kendisine
güven, yardım, destek, huzur kaynağı olduğunu anlayan birey Allah’ın kendisine
sunduğu koşulsuz güven, sevgi, destek ve dostluğa karşı O’na güven ve sevgi
duygularını geliştirecektir. O varoluşsal sonsuz yalnızlık duygusundan da
kurtulacaktır. Namazını gereği gibi yerine getirmeyen biri Allah’tan
uzaklaşmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Ahlaki güzellikleri olumlu yönde
etkilemeyen bir namaz, insanın ruhunu saflaştırması, zihnini ve kalbini Allah’a
odaklaması hususunda da hiçbir fayda sağlamaz.
Namaza durup Allahüekber diyerek, bütün dünyayı geride bırakarak, öz’e
alış-veriş, iş-güç, çoluk çocuk telaşası katmayarak, dünya şarabında sarhoş
olmamak mümkün. Her gün beş kere Allah’ın huzuruna yönelsek de ara sıra dünya
işleri serpiştiriyor kendini. Kalpteki perdelerin kaldırılıp huşu içerisinde
namazlar kılmak ve “kıl ey beni namaz”
demek dileğimle…
Ey namazda dirilen ve
namazı dirilten kişi
Zahirin kendisine perde olduğu zata yalvarmaksızın
Namaz benim için perdeleri kaldırmaktır
Namazın kıvamını bulması Hakim olan Alllah katında olmasıdır
Benim delilim şu sözdür ki: Kalk ey Bilal!
Bizi namazda ferahlat. İşte o an zaman sevindi
Namaz kıldı ve böylece kalp mutmain
Bazen namazda kalbine korku, bazen de emniyet duygusu geldi[1]
Zahirin kendisine perde olduğu zata yalvarmaksızın
Namaz benim için perdeleri kaldırmaktır
Namazın kıvamını bulması Hakim olan Alllah katında olmasıdır
Benim delilim şu sözdür ki: Kalk ey Bilal!
Bizi namazda ferahlat. İşte o an zaman sevindi
Namaz kıldı ve böylece kalp mutmain
Bazen namazda kalbine korku, bazen de emniyet duygusu geldi[1]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder